lllll
8 Mart 2013 Cuma
5 Mart 2013 Salı
Kadıköy...
Geleceği Görenlerin Ülkesi
Ne zaman eski bir şarkı duysam Kadıköy gelir aklıma. Yaşımdan değil sadece eskinin güzelliklerine sahip olduğundan. Huzur bulmaya gidersiniz oraya “Bir tatlı huzur almaya geldim’’şarkısı eşlik eder kulağa, huzur da bulursunuz. Dalgalar sizi çok uzaklara götürür, anılar göz önüne gelir. Eski bir Kadıköy belgeseli seyrederken olur bunlar tabii… Şimdi Kadıköy’de meydana indiğiniz an da önünüzü göremezsiniz, hele de maç gününe denk geldiyseniz adım atabilirseniz altın madalya takarlar size. Meydan da karşıdan karşıya geçmek için dakikalarını harcar, gitmek istediğiniz yere geç kalırsınız. İstanbul… Eski İstanbul fotoğraflarına bakınca tanıyamazsınız bile. Eski fotoğraflarda bir iki insan vardır onlar da birbirlerini tanırlar, yüksek binalar yoktur şimdiki gibi. Havası daha temizdir, insanları daha temizdir, rekabet ortamı daha azdır. Bildiğiniz bir dükkân vardır ve ona gidersiniz alacaklarınızı almaya, kimse birbirini geçmek için uğraşmaz. Bu kadar düşünmek zorunda da kalmazlar. Nasıl olsa ürettikleri bir şekilde tüketilecektir, rakip yoktur ve kimse daha iyisini yapmak zorunda değildir. İstanbul bu kadar değişir de Kadıköy değişmez mi? Kadıköy az değişen nadir yerlerden biridir aslında. Kalabalıklaşmıştır, değişmiştir ama eskinin kokusunu bulursunuz orada. “Khalkedon’’ körlerin ülkesi midir yoksa geleceği görenlerin ülkesi midir diye düşünür insan.
Haldun Taner Sahnesi önünde bir gün içinde kaç kişi buluşmuştur acaba, orada duran simitçi kaç kişiye simit satmış, kaç kişiye yol tarif etmiştir? Ah simitçi, kendi gençliğini hatırlamış mıdır, yoksa gençlere öylesine bakıp kendi sıkıntılarını mı düşünüyordur? O kadar rahat okursunuz ki insanların düşüncelerini; kendi sıkıntılarınızı unutursunuz. Şeffaftır Kadıköy, temizdir kendisi de, insanları da... Bunu anlamak için defalarca Kadıköy’e gitmeye de gerek yoktur. Bir kere gitmeniz yeter anlamanız için. “Ben insanları gözlemlerlerken kaç kişi beni gözlemliyordu?’’ Ben insanların beni gözlemlemesini istemiyorsam bende bırakmalıydım çünkü ben yapıyorsam başkalarının da yapmasına izin veriyorumdur. Kadıköy çarşıya doğru yürümeye başlayınca kiliseler, balıkçılar, meyhaneler derken herkese hitap eden bir yer olduğu anlaşılır. Baylan pastanesinin önünden geçerken bir kuvvet çeker sizi oraya. İnanılmaz lezzetlidir kup griyesi. Çalışanları çok saygılıdır, bir yandan arkadaş gibidirler. Yakın görürlerse lakap bile takarlar size. Sinekler vardır bir de… O kadar lezzetlidir ki kup griyesi, sinekler “hani bize?’’ der gibi saldırırlar.
Pastane kokuları biter, balık kokuları başlar. Balıkçıların bağırması yasak olmasına rağmen herkes bağırır müşteri çekebilmek için. Kadıköy iştah açar; deniz kokusunu alırsınız, acıkırsınız zaten. Sonra her yerin kokusu vardır ayrı ayrı. Balıkçılara hatırlarını sordunuz mu, o gün oradasınız demektir. Pek severler sohbeti. On iki saat balık kokusuyla çalışır sonra eve gidip balık yerler. Balık adam olmuştur onlar. Balık adamların çocukları evindedir ama çiçek satanların çocukları ellerinde darbuka, oturmuşlardır sokağa. Çocuklar sahipsiz gibi gözükür, elleri pislik içinde, gözleri dolu doludur ama biraz ilerde annesi, babası, kuzenleri, sayısız kardeşleri… Dikkatle incelendiği zaman Kadıköy’ün en kalabalık ailesine sahip olduğu görülür sahipsiz zannedilen çocukların. Çocukların anlatacak çok şeyi var gibidir; sanki büyümüş, tüm hayatı öğrenmiş ama hiçbir konu hakkında konuşmuyor, darbukasını konuşturuyordur. Küçük detaydır oradan geçen insanlar için ama hiç de küçük detay değildir o küçükler. Diğer çocuklar annesinin elinden tutup gezerken o bozuk paraları neden tuttuğunu bile bilmez. Nereden bilecek? Çocuk o! O çocukların önünden formalı ağabeyleri, ablaları geçer maç günleri. Öyle heyecanlıdırlar ki görmezler bile çocukları. Çocuklar da dikkat çekmek için giyer formaları. Küçücük yaşta çalıştırırlar kafayı. Herkesin derdi farklıdır ama herkesin ortak noktası Kadıköy’de olmalarıdır. Orada çalışanlar, gezenler, arkadaşa bakıp çıkacaklar... Herkes oradadır. Severler de orayı, pek sevilmeyecek türden değildir zaten.
Kadıköy dalga dalga kokar, çay bahçeleri Nazım Hikmet kokar, çarşı yemek kokar, anı kokar fazla zaman geçirmişlere. En çok da kitaplar kokar. Sahaflar boştur genelde. İçeri girildiği an da eski kitap kokuları çok farklı bir dünyaya götürür. Eski kitaplar o derece kokar ki çay bahçesine gidip Nazım Hikmet ile Piraye’nin hayalini görürsünüz. Kitapları elinize aldınız mı sarı, eski, tozlu kitaplar yıllar önceye götürür. İçerisinde ne notlar vardır o kitapların… Kim bilir kaç kişi okumuştur o kitapları? Kim bilir kaç kişinin cesedini tanır o kitaplar? O küçük kitap, Kadıköy’ü insanlardan daha iyi tanır. Şimdi gidiyorum Kadıköy ama tekrar geleceğim. Körlerin ülkesi değil, geleceği görenlerin ülkesisin sen. Kokunu takip edip, bulacağım seni. Bir daha ki gelişimde daha çok deniz kokar mısın benim için?
Behçet Necatigil'in ''Gizli Sevda'' isimli şiirini okuduktan sonra...
Sen Benden Gidemezsin ki...
''Senden adam olmaz...'' deyip gitmiş olsan gerek. Yıllarca o sesi duydum. Bir yandan da; ''gözlerin, gözlerime değmeden yaşayamam...'' sözün. Bir o geliyor, bir o. "Çıldıracağım'' diyorum; sonra ''ya çıldırdıysam'' diyorum. Severdin bilirdim. Annenin sözleri doldurdu seni hep. Yoksa hiç ayrılmayacaktık biz. Çocuklarımız olacaktı biri kız, biri oğlan. İsimlerini bile belirlemiştik. "Sana benzeyecekler'' derdim, gülümserdin sadece. Eve gelince... O ev hep sıcak olacaktı, küçük olacaktı. Biz ısıtacaktık o evi. Küçük evde oturacaktık ki; sık sık görelim birbirimizi. Maddiyat sorunu değildi bizimki; olumsuzlukları olumlu yapmaydı. Rengarenk boyayacaktık; sırf evimiz gözlerini kıskanmasın diye.
Ne oldu hayallerimize? Benden ayrılmadan bir kaç gün önce düşünürdük bunları. Birden 8 yıl önceye gittim... Gününü hatırlamam. ''Lanet gün''dür adı. Ben onu unutmuştum. Nereden geldin de söyledin şimdi onu gördüğünü? Ya ben onu hiç unutamamışsam? Ya bundan sonra aklımdan çıkmayacaksa? Yoo... Hayır! Görmedin onu, görmedin! Yalan söylüyorsun değil mi? Sordu mu beni? Anlat nasıldı?
-Biraz yorgun, hast...
-Sus!
Uzun saçları omzuna dökülmüş, gözleri parıl parıl, kendini görüyorsun bakınca. Öyle seni çeker ki o gözler; orada kalmazsın, başka yerlere gidersin. Ah! O elleri hep muhtaçtır senin ellerine. Buz gibi... Bem beyaz vücudu sana soğuğu hatırlatır; ama bir sarılsan ah nasıl sıcaktır. O beli, incecik beli... Çay bardağını kıskandırır. Çay bardağı demişken, amma çay içerdik kitaplardan bahsederken. Sen anlamazdın çoğu zaman. Ben anlatırdım, sen dinlerdin. Kitaplar mı sıktı seni?
Ne güzel şey onu böyle güzel hatırlamak. Vazgeçtim anlatma onu bana, istemiyorum selamını da... Hastalıkmış, kocasıymış, başkasının dokunduğu elleriymiş... Hepsi uzak dursun, gitsin! O suçlu gibi ezik olan değil, o selam söyleyen değil; o benim olan, hala benim olan...
30 Mayıs 2012 Çarşamba
Population Growth (Free)
Population Growth
In middle ages the
average age was 35 because of wars and illnesses. In twenteeth century the
increase in science and medicine changed the avarege age of the people. Today
there are approximately seven million people in the world. In China the
population is nearly more than one billion and In India more than 700.000.
Nearly ¼ of the world population is from these two countries. In order to get
the stabilization of population most femailes should have two children. In
underdeveloped countries the rate of birth is high but the rate of death is
high either. In developed countries, all these rates are low; for instance in
Europe the population is decreasing. Contrary, in developing countries it is
incresing. Turkey is one of these countries.
The prime minister
Recep Tayyip Erdoğan in Turkey offered every family to have three children,
even more. The avarage age was 65 in Turkey some decades ago. Nowadays it is increasing. Most people leave till 80’s.
Years ago the hospitals were only in big citites like İstanbul, Ankara, İzmir,
ect… After eigties the hospitals are builded in every city in Turkey. The
number of hospitals, doctors and medicine services increased the age of death
but most of the women in Turkey are still housewifes and they contunie to have
a lot of children. It means that; in near future the population growth will
increase.
Some people and the
religion approves this situation but have shall we leave in such crowds. The
traffic and other environmental problems can not be solved. To find clean
wather, cheap food, cheap electric will be difficult in near future. Also the
wages of the retired people will decrease. Turkey still has a young population
but not as young as the former years so a problem will occur in social security
system so the prime minister offering three children to the families in order
to keep the population young.
What young people
means? It means, consumption and it is necessary fort the economy. Otherwise; a
problem just like in Germany may occur. In Germany the rate of the young people
in population is very low. The rate of the retired people is high (because they
are living till 80’s, 90’s) so, the German social security system had a problem
in optaining money for retired people.
In spite of these
reality isn’t there any other solution. The world is not big enough. People are
increasingly living in the cities and the cities are fed up. In İstanbul some
people are thinking to leave the city and to go to Mediterinian coasts. Of
course Mediterrenian is a nice place to leave but only for retired people.
Nearly all business opportunities are in the crowded big cities. In my opinion;
instead of increasing the population the governments should focus on increasing
the per capita income of the people. The world is more beautiful with less
people, more forests.
28 Mayıs 2012 Pazartesi
School election
Is it war or election?
What comes to mind
when you think of a school election? How serious can it be at the school? A lot
of students don’t enter their lessons for school election. Some of them will
fail their lessons because of elections. They worked for days. Their aim is the
same; represent the other students at the school. Do you think it is worth it? Will
they continue school after they fail a lot of lessons? Maybe they will win the
elections but they won’t grauduate…
A lot of groups can
apply for students union but one of them can win. A team of winners are chosen
from the students. If they don’t gather
enough votes, one more election will be done. At our school which is called
Istanbul Bilgi University one of the groups slammed the other three groups
nevertheless because half of the school didn’t use their votes, another
election was done. During the election every group cast aspersions upon each other. One of the groups which
lost often mentioned about political things and saying something bad about the other
group. It is like a war. They discuss more than once. They take the election
too seriously
Choosing a remerkable color is a very
important thing. Turquoise is different from other groups. Their name is
Turquoise and their t-shirt color is turquoise. They always seem more crowded
than other groups. Besides; they take attention. Other group which is called
''We love Bilgi'' choose white t-shirt and they couldn't get enough attention.
Before this election approximately for two years they were at the students
union and the students weren’t satisfied. Generally students say: ''They are
just partying, that's all!'' We hope new students union ''Turquoise'' will
satisfy the students and deal with the students problems.
In our class two of our friends especially
strive during students unions election. They were from different groups so we
can follow both of the groups easily. Most of us supported the Turquoise and
they won. We wonder what will they do, what will be after this. Will they make the
students happy? Will the war continue?
18 Mart 2012 Pazar
Blogging and the Media
If
someone said some decades ago “In the
future you will write and read news by using computer!’’, nobody would
understand anything about it and perhaps they would first ask ''what is computer? '' Nowadays we can see the
children who are at elematary school using computer easily. They not only play
games by using computer, but they also use facebook, twitter, blog etc as well.
More and more people started to do that things. The people who don't use these
things, learn the news later than the users.
I looked up twitter and learned
which topic is the most popular. People can write what they want and I think sometimes it is more realistic
than what is written in some newspapers. Twitter is the voice of the people but
newspapers generally skew the news and we can not learn the real news. We
can write much more things by using blogs and we can read more candid things.
Social network shows us what people thing and what they are talking about the world.
Facebook isn’t as popular as twitter now; but it was very successful in
connecting people . Most people found their friends from elementary school by
using facebook. Perhaps, after a year
twitter will not be as popular as todays. People even get in touch with the
prime minister or a famous actress by using twitter. İts boundaries is wider
than facebook. Blog users are authors generally.
They occur from much more cultured people because in order to
write something ,it is needed information
about the topic.
Mostly writers, journalists or academicians
have blogs. If someone wants to get information about them, blogs will be very
useful. Years ago, when it was snow, the newspapers couldn’t be sent Eastern Anatolia.
Today, there are blogs and internet. People don’t need to buy newspapers. Some academicians
write that this is the last century for books and newspapers. E-books and blogs,
will completely take place in the future
and not to use much paper will be
very productive for saving trees.
In conclusion what I am trying to say is
that, while we are watching television we don’t leave our mobile phones aside. We
can get the news from internet at the same time… We don’t buy newspapers like
at the old times but we follow the newspaper columnists from twitter. At the
same time we read their articles from computer. We prefer to read blogs instead
of buying magazines. Time is changing
and I don’t know whether it will be good
or bad for our future; but sometimes I
feel fear for the future.. How will be
our children? How will they live in a completely electronic world? Reading
mails, watching YouTube, chatting friends in facebook and twitter, reading
someones blog, takes a great time of the
people of postmodern world. In last century, there were only boks and newspapers. Next decades will be very different .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)